28 Şubat sürecinde öğrenciyken başörtüsü nedeniyle gözaltına alınan, darp edilen ve bebeğini düşüren Nuray Canan Songür, emekli generallere verilen hapis cezalarını değerlendirdi. Songür, “Ben gözaltına alındığımda ikiz bebek taşıyordum. Darp edildiğim için daha sonra hastaneye kaldırılmışım. Bebeklerden birinin öldüğü haberini aldım. Onlar gözaltına alındığında aklıma hep bu görüntülerim geldi. Gerçekten ilahi adalet er ya da geç tecelli ediyor" dedi.
Türk siyasi tarihine "postmodern darbe" olarak geçen 28 Şubat’a ilişkin davada yargılanan 14 general hakkındaki hükmün kesinleşme kararının ardından o dönemde büyük mağduriyetler yaşayan vatandaşlar duygularını dile getirdi. O isimlerden başörtüsü yasağı nedeniyle İstanbul Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu’ndaki eğitimine devam edemeyen ve hayallerini gerçekleştiremeyen Nuray Canan Songür, yıllar sonra gelen kararı değerlendirdi. Yaşananlar nedeniyle 7 yıl boyunca Kanada’da yaşamak zorunda kalan Songür, geç de alınan kararın kendilerini memnun ettiğini ifade etti.

“O derece hayatımızı etkileyeceğini o an bilmiyorduk”
28 Şubat sürecinde hissettiklerini anlatan, başörtüsü taktığı için mağdur olan Nuray Canan Songür, “Bizim haklarımız ihlal ediliyor, bir duruş sergilememiz gerekiyordu. Ama o duruşun her öğrenci için bir dönüşü oldu. Biz onun o derece hayatımızı etkileyeceğini o an bilmiyorduk. Sadece biz bunu yapmalıyız diye düşündük. O dönemki hislerim artık dünyanın benim için bir açık hava cezaevi haline geldiğini düşünüyordum. Yurt dışına gitmek gibi bir niyetim yoktu, sürekli gözaltına alınıyorum. Sadece 2 yıl boyunca her hafta hakim beye sınıfta niçin başörtülü olduğumun açıklamasını yapıyorum. Biz ne hayallerle o okula başlamışız örneğin ben bir akademik kariyer yapacağım, ülkeme, insanlara faydalı olacağım diye hayaller kurarken bir anda sadece başörtülü olduğum için gözaltına alındım” dedi.

“Mutlaka hesap vermesi gerektiğini düşünüyorum”
28 Şubat sürecine ilişkin yürütülen davada alınan kararları değerlendiren ve geç de olsa kararın kendilerini memnun ettiğini ifade eden Songür, “Cezası ödenmeyen suçlar tekrarlanır. 28 Şubat ile ilgili sadece askeri kanat değil, medya ayağı da olmak üzere o kadar bilinçli olarak suç işlemiş insan var ki ve bu insanların işlemiş oldukları suçlar benim, bizim gibi birçok insanın belki de binlerce insanın hayatlarını alt üst etmiş. Onarılamaz bazı yaralara sebep olmuş ve bu insanlar hayatlarına bu suçları işledikten sonra hiçbir şey yokmuş gibi devam etmişler. Bu çok büyük bir haksızlıktı. Bu haksızlığın artık son bulmuş olduğunu görmek güzel. Türkiye’nin demokratik sistemi açısından da sağlıklı. İnsanlar suç işleyecekleri zaman bunun er geç bir bedeli var diye düşünecekler. Onlar da birilerinden emir aldılar, aynı 15 Temmuz’da olduğu gibi onlar da kullanıldılar. Bunun tekrarının yaşanmaması için Türkiye’nin gelişimine mani olacak, dışarıdan müdahalelerin olmaması için adaletin tecelli etmesi şarttı. Benim hafızamda bazı isimler çok diri Necla Arat, Nur Serter bu yasağın uygulanmasıyla ilgili canını dişine takıp adeta görevlendirilmişçesine o misyonu yürütmek için yıllarını veren insanların da mutlaka hesap vermesi gerektiğini düşünüyorum. Paşalarla ilgili kısmı; onlar ana kademedeki insanlar ama suçu sabit olan diğer kişilerle de ilgili de işlemler yapılmasının gerektiğini adaletin gereği olarak düşünüyorum. Kararlarla ilgili geç kalınmışlık söz konusu, sadece küçük bir kadroyla bu olay uygulanmadı” şeklinde konuştu.

“İlahi adalet er ya da geç tecelli ediyor”
Davada yargılanan isimlerin cezaevine gireceği haberini gördüğünde yaşadığı duyguları anlatan Songür, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İlk sosyal medya hesaplarında gördüm. Hafızamda canlanan bir görüntü vardı, ikinci kez gözaltına alındığımda hamileydim. İkiz bebek taşıyordum, darp edildiğim için daha sonra hastaneye kaldırılmışım. Bebeklerden birinin öldüğü haberini aldım. Onlar gözaltına alındığında aklıma hep bu görüntülerim geldi. Gerçekten ilahi adalet er ya da geç tecelli ediyor. Genel olarak arkadaşlarımızla hemen irtibatlaştık. Onlar da dediler ki çok şükür, inanamayacaksanız 20 yıl sonra mecburen oradan geçtim çok zordu çünkü gözümde canlanan şey şuydu; oraya ilk nasıl heyecanla girdim kaydımı yaptırdım ve en son oradan nasıl çıkartıldığım. Cerrahpaşa’ya o semte uğradığımda bütün anılarım canlanıyor. O dönem çok zor şartlar altında mücadele ediyoruz ailemiz de bizim can güvenliğimizden endişe ettiği için artık bırak yani başörtüsü yasağını anlatma, eğitimini tamamlamak istiyorsan başörtünü aç ama böyle bir mücadeleye devam etme çünkü canından olacaksın dediler. O dönem bize destek olan insanlar çok kıymetliydi. Cumhurbaşkanımızın da hocası olan Prof. Dr. Osman Öztürk hocamız vardı. Ben de onun talebesiydim gerçekten ilmine çok kıymet verdiğim bir insandı o her zaman beni destekledi."